Yaşama biçimi, insanın aile hayatında mı, meslek hayatında mı yoksa toplum hayatında mı daha fazla doyum sağladığını ortaya koyar.

Aile yaşamı içinde birbirleriyle ilişkisi iyi olan aile bireyleri, aralarındaki duygusal ve düşünsel dayanışma nedeniyle, gerilim duyulan yaşam olaylarını daha çabuk atlatırlar. Bir mesleki ödülün sevincini de birlikte yaşarlar. Ancak aile hayatı başarısına önem verirken, toplumsal yaşantıyı ve iş yaşantısını çok ihmal etmiş olmak, aile hayatı içinde yaşanan bir üzüntüyü, yıkıntı boyutuna getirebilmektedir. Aynı şekilde, hayatında iş yaşamından başka boyut bulunmayan iş insanlarının da çalışma yaşamı içinde yaşadıkları bir yenilgi, iş kaybı, büyük bir çöküntü yaratabilmektedir. Sosyal hayatlarına çok ağırlık verip, meslek ve aile hayatlarını ihmal eden kişiler de toplumsal hayatı yaşama olanağını sağlık ya da ekonomik sınırlanmalar nedeniyle kaybettiğinde, büyük bir karamsarlığa düşerler.
Aile, toplum ve iş başarısının bir denge oluşturmadığı durumlarda, bireysel mutluluğun tehlikede olması, bize yaşam konusunda bütüncül bir yaklaşımın gerekliliğini göstermektedir. Evliliğin ileri yıllarına bu bütünlüğü yakalamış olarak gelenler, olgunlaşma dönemlerini sorunsuz olarak geçirebilirler.

Yaşam döngüsünün son döneminde eşlerin bilmesi gereken en önemli şey, yaşamımıza verdiğimiz anlamdır. Kendimize inandığımız ve kendimizi sevdiğimiz sürece, bize daha önce üzüntü vermiş küçük kusurlarımız, bütünün içinde kaybolacaktır.